Tebbetin Tersi – Zihni YILDIZ

Şimdi tam hatırlamıyorum da bundan 3-4 yıl öncesi idi. Yeni açılan ve fakirin de ucundan kıyısından emeği geçen televizyon kanalımızda ilk iftar ve sahur canlı yayınlarının heyecanını yaşıyorduk. Hem ekip için, hem hocalar için yepyeni bir tecrübe idi. Bu işten emekli olmama rağmen ben de acayip stresli idim o günlerde. Her an bir problemle karşılaşma ihtimali vardı ve ben herkesten daha fazla dikkatli olmam lazımdı. Çok şükür anlımızın akı ile bereketli yayınlar yaptık ve bu günlere geldik. Artık kaygılanmama gerek kalmıyor, arkadaşlarım tecrübelendi ve görevlerini aksatmadan yapıyorlar evvelAllah.

Bugünden geçmişe bakınca sıkıntı ve sorunlar değil de tatlı hatıralar aklıma geliyor. Mesela gecenin üçünde bir hışımla Ana Kumanda’yı arayışımı hatırladım şimdi. “Arkadaşlar niye dikkat etmiyorsunuz, imsak saatlerini yanlış dizmişsiniz, İstanbul imsakı önce, Karaman’ınki sonra yazıyor. Olur mu öyle şey, Karaman İstanbul’dan daha doğuda, insanlara yanlış bilgi vermeyelim, hemen diyanetin imsakiyesine bakın, doğrusunu girin” diye uyarmıştım tatlı-sert. Biraz sonra döndüler, “abi herhangi bir yanlışlık yok, Karaman’da İstanbul’dan sonra imsak kesiliyor” dediler. Nasıl yani?

Ertesi gün ilk işim Diyanet İşleri Başkanlığını aramak olmuştu. Birkaç yönlendirme ve aktarmadan sonra doğru adrese ulaştım. Vakit hesaplaması yapan birimden bir yetkiliye bağladılar beni. Selam kelamdan sonra “Efendim size bir soru soracağım, İstanbul mu daha doğuda, Karaman mı?” diye sordum. Ve devam ettim “Gün Karaman’da mı, yoksa İstanbul’da mı önce ağarır, güneş hangisinde önce doğar?” bu ve buna benzer sorularımdan bunalan adamcağız, lafımı kesti ve “beyefendi bundan nereye varacağınızı tahmin ettim. İmsak saatleri konusunda bir yanlışlık yok” dedi. Dünyanın dönüş ekseni, güneşin hareketleri, kuzey kutbu, gibi bir sürü teknik ve bilimsel kavramlarla beni ikna etmeye çalıştı. Anladığım şu: yaz aylarında güneşin doğduğu ufuk doğudan kuzeye doğru kayıyor. Dolayısı ile kuzeydeki yerler, güneydekilerden daha önce ışıyor. Eh ne yapalım, inanmak durumundayız. Bu konudaki en yetkili merci böyle dedikten sonra bize uymak düşer.

Ama hâlâ kafamdaki soru işaretleri gitmedi. Bu günlerde gene sahur programlarına bakıyorum, Adana’da, Hatay’da, Konya’da bizden sonra imsak kesiliyor. Şimdi buradan çıkıp daha doğudaki Konya’ya gitmeye kalkışsak saatler süren otobüs yolculuğu yapmamız gerekiyor. Ama güneş nasıl oluyorsa İstanbul’u Konya’dan önce ışıtıyor. Yanım yönüm karışıyor bunu düşündükçe, kısa devre oluyorum.

Ula, yoksa bu diyanet bize tebbeti tersinden mi okutmaya çalışıyor desem olmayacak. Zira tebbet tersinden de “tebbet” diye okunuyor. O zaman insanların kafasını karıştırmaya gerek yok. Ramazan yaz aylarını terk edip bahara geçince böyle bir sorun kalmayacak, o zamana kadar “Sus Yâ Zihni” 

Siz tüm bu anlattıklarımı latife olarak kabul edin, benim gibi kafanızı karıştırmayın. Ona kaldıysan ben uçakların da uçtuğunu kabullenemiyorum. Onca uçak yolculuğum oldu, bir seferinde kokpite de girdim ama bu fikrim hiç değişmedi. Yanına vardığımda karınca gibi kaldığım o kocaman demir kütlesinin havada uçtuğuna hala inanamıyorum.

Aynı şekilde şu televizyon sinyallerinin uyduya kadar gidip gelmesine de aklım ermiyor. Bu işten emekli olmama rağmen söylüyorum bunu. Gözlerimle gördüğüm halde, bizzat içinde bulunduğum halde söylüyorum bunu. Ne yani, bizim MCR odasından ince bir kablo ile gönderdiğimiz görüntü ve sesler Up Link anteni tarafından uzaya pompalanıyor, boşlukta 36.000 km yol alıyor, uyduya ulaşıyor, uydu o sinyalleri kuvvetlendirerek gerisin geriye dünyaya gönderiyor, aynı şekilde otuzaltı bin kilometre yol aldıktan sonra evlerimize ulaşıyor ve biz o yayını 1-2 saniye gecikme ile izliyoruz öyle mi? Hayatta inanmam buna? Gözümle görsem bile inanmam.

Ne yapalım, ben böyleyim. “Yav he he” deyip işinize bakın siz. Bu garip yolcuya takılıp kalmayın. Şaşkın ördek gibi dolanıyor dünyada. Kendi haline bırakın dedi doktoru.

Vesselam…

ZihniYildiz.Blogspot.Com.Tr

Yorum bırakın